12. TÜRKİYE ECZACILIK KONGRESİ ANKARA’DA YAPILIYOR

 



Türk Eczacıları BirliÄŸi tarafından 2 yılda bir düzenlenen eczacılık kongrelerinin bu yıl 12 ncisi yapılıyor.  “Bilgi Ä°laçtır: Eczacılık mesleÄŸi için... Eczacılar Ä°çin... Toplum Ä°çin... Mesleki Birliktelik Ä°çin...” teması ile gerçekleÅŸtirdiÄŸimiz Kongremiz  Ankara Congresium’da baÅŸladı.

Hastalarımızın saÄŸlık okuryazarlığından kendi mesleki geliÅŸimlerine kadar her konuyu tartışacak ve sonuçlara ulaÅŸacak bir platform yaratmayı hedeflediÄŸimiz Kongremizin açış konuÅŸmasını yapan TEB BaÅŸkanı Ecz. ErdoÄŸan Çolak ÅŸunları söyledi.

 


“Bilgi Ä°laçtır: Eczacılık mesleÄŸi için... Eczacılar Ä°çin... Toplum Ä°çin... Mesleki Birliktelik Ä°çin” temasıyla gerçekleÅŸtirdiÄŸimizOn Ä°kinci Türkiye Eczacılık Kongresi’ne hoÅŸ geldiniz. Sizleri Kongre Düzenleme Kurulu ve Türk Eczacıları BirliÄŸi Merkez Heyeti adına sevgi, saygı ve dayanışmayla selamlarım. Kongremizin; insan, toplum ve doÄŸa yararına bilginin üretilmesine vesile olmasını; üretilen bilginin eczacılık mesleÄŸine ve saÄŸlık sistemine önemli katkılar saÄŸlamasını temenni ederim.

Eczacılar açısından en geniÅŸ bilimsel platform özelliÄŸine sahip Türkiye Eczacılık Kongreleri’nin geçmiÅŸi handiyse 35 yıl öncesine dayanıyor. Birinci Türkiye Eczacılık Kongresi 1980 yılında gerçekleÅŸtiriliyor, ikincisi ise 1982 yılında. Sonraki dönemde 2006’daki Sekizinci Kongre’ye kadar düzensiz aralıklarla yapılabiliyor. 2006’daki Sekizinci Kongre’den bu yana ise Türkiye Eczacılık Kongrelerini iki yılda bir düzenlemenin kıvancını, gururunu, mutluluÄŸunu yaşıyoruz. Ancak gururunu taşıdığımız sadece bu son beÅŸ Kongre deÄŸil elbet, 35 yıla ulaÅŸabilmiÅŸ olmanın, 35 yıl içerisinde bu zeminde bizden önce gerçekleÅŸtirilenlerin ve bizim gerçekleÅŸtirebildiklerimizin gururudur. Bu tarihin sayfalarına ÅŸöyle bir bakınca Türkiye’nin yetiÅŸtirdiÄŸi her biri birbirinden kıymetli akademisyenler, aydınlar, siyasetçiler, bürokratlar, gazeteciler Kongrelerimizde yer aldığını görüyoruz.  Kimler yok ki? Aydın Güven Gürkan gibi siyasetçiler; UÄŸur Mumcu, Toktamış AteÅŸ, Ä°lhan Selçuk, Ünsal Oskay, Türkan Saylan, Meryem Koray, Eser KarakaÅŸ gibi aydınlar; Oktay EkÅŸi, Oral Çalışlar, Can Dündar, Yazgülü AldoÄŸan gibi gazeteciler; Tan Oral, Turhan Selçuk, Haslet Soyöz, Ohannes ÅžaÅŸkal gibi karikatüristler; Metin Akpınar ve Ülkü Ayvaz gibi sanatçı ve yazarlar. 2000’lerde daha da zenginleÅŸen bu Kongre’ye katılan daha pek çok deÄŸerli ismi sayamadım bile. Ä°ÅŸte bu yüzden örgüt olarak haklı bir gurura sahibiz. Sekizinci Kongremizden itibaren eczacılığa deÄŸer katmış ülke dışından isimler de kongrelerimizin konuÄŸu olmaya baÅŸladılar. Her seferinde daha da zenginleÅŸen ve çeÅŸitlenen Kongrelerimizi çok daha uzun yıllar boyunca sizlerin katkılarıyla gerçekleÅŸtirmeye devam edeceÄŸimizi umuyorum.

GeçtiÄŸimiz yıllarda Kongrelerimizi Ekim ayında yapıyorduk, bu Kongre ile birlikte eczacılar için çok özel günlerden biri olan 25 Eylül Dünya Eczacılık Günü’ne denk gelen tarihlerde gerçekleÅŸtireceÄŸiz. Hatırlarsanız 2009 Türk Eczacıları BirliÄŸi’nin ev sahipliÄŸinde Ä°stanbul’da düzenlenen Dünya Eczacılık Kongresi sırasında, Uluslararası Eczacılık Federasyonu’nun kuruluÅŸ tarihi olan 25 Eylül’ün Dünya Eczacılık Günü olarak kutlanması önerisi BirliÄŸimiz tarafından sunulmuÅŸ ve Kongre Delegasyonunca oy birliÄŸi ile kabul edilmiÅŸti. Mademki bu tarih bizim için bu kadar özel bir anlama sahip, o zaman bu tarihi taçlandırmamız gerekiyordu. Eczacılık Kongrelerimizi bu tarihlerde yapma kararı alarak bu fikri hayata kavuÅŸturduk. Bu vesileyle siz deÄŸerli meslektaÅŸlarımın ve tüm Dünya eczacılarının Dünya Eczacılık Günü’nü kutluyor, eczacıların meslek aÅŸkı ve heyecanın hiç sönmemesini diliyorum.

Değerli Meslektaşlarım,

Değerli Katılımcılar,

Nobel Ödüllü Portekizli yazar JOSE SARAMAGO’nunanlattığı, bundan 400 yüzyıl önce Floransa’nın bir köyünde yaÅŸanmış bir hikâyeyi sizlerle paylaÅŸmak istiyorum.

“Köy sakinlerinin kimi evindeydi kimi tarlasında çalışıyordu, her biri kendi iÅŸine dalmıştı ki birden kilisenin çanı duyuldu. O dindarlık günlerinde çanlar gün içinde birçok kez çalardı, dolayısıyla bunda ÅŸaşılacak bir ÅŸey yoktu. Ama çalan yas çanıydı ve bu ÅŸaşırtıcıydı. Çünkü bildikleri kadarıyla köyde kimse ölüm döÅŸeÄŸinde deÄŸildi. Bunun üzerine herkes iÅŸlerini bırakıp kilisenin avlusunda toplanmıştı, kimin için aÄŸlayacaklarının kendilerine söylenmesini bekliyorlardı. Çan birkaç dakika daha çaldıktan sonra sustu. Daha sonra kapı açıldı, eÅŸikte beliren zangoç deÄŸil bir köylüydü. Köy sakinleri zangoçun nerede olduÄŸunu, kimin öldüÄŸünü sordular. “Zangoç burada yok, çanı çalan benim” diye cevap verdi köylü. Köy sakinlerinin ısrarla peki ölen de mi yok diye sormaları üzerine köylü; “Hayır ismi olan, insan görünümünde biri için deÄŸil, adalet için çaldım yas çanını, çünkü ölen adalet.” dedi. Ne olmuÅŸtu peki? Yörenin aç gözlü derebeyi uzun süredir topraklarının sınırını deÄŸiÅŸtiriyor ve her defasında köylünün küçücük toprak parçasının bir kısmını kendi topraklarına katıyordu: MaÄŸdur köylü önce itiraz edip haksızlığa karşı çıktı, sonra yalvarıp yakardı ve sonunda resmi makamlara ÅŸikâyette bulunup adaletin himayesini talep etti. Ama bütün bunlar hiçbir iÅŸe yaramadı. Bunun üzerine köylü, umudunu yitirip adaletin öldüÄŸünü dünya âleme duyurmaya karar verdi. TaÅŸkın öfkesini yansıtan bu davranışın kim bilir belki de ırk, inanç ve alışkanlık farkı gözetmeden evrenin bütün çanlarını harekete geçirebileceÄŸini ve istinasız bütün çanların adaletin ölümüne tuttuÄŸu yasa ortak olup adalet dirilene kadar susmayacağını düÅŸünüyordu. Evden eve, köyden köye, kentten kente yayılan, sınırlardan aşıp ırmakların denizlerin üzerinde sesten köprüler oluÅŸturan böylesi bir çığlık ister istemez dünyayı uykusundan uyandıracaktı.”

SARAMAGO’nun dediÄŸi gibi Floransa’daki bu köyün yaslı çanı bir daha hiç duyulmadı belki ama adalet ölmeye devam etti ve her geçen gün de devam ediyor. Belki biraz karamsar bir hikâye bu ama bir gerçeÄŸe iÅŸaret ediyor. Adalet, eÅŸitlik, kardeÅŸlik, barış, özgür bir dünya adına bir yandan tarihin uyanışına, geniÅŸ kitlelerin harekete geçiÅŸine tanıklık ederken diÄŸer yandan umutlarımızı karartan geliÅŸmelere de tanık olmanın acısını yaşıyoruz. Yanı başımızda Ortaçağı andıran bir vahÅŸetin temsilcisi olan IŞİD, Musul’da, Åžengal’de, Kobane’de, Rojava’da yaÅŸanan bu vahÅŸetten kaçan yersiz yurtsuzlaÅŸmış binlerce, milyonlarca insan; Gazze’de öldürülen bir halk; savaÅŸ tamtamlarının hiç eksik olmadığı OrtadoÄŸu ve Kafkasya; emperyal emellerin kurbanı olmuÅŸ, belki de bir Dünya savaşının fitili olabilecek Ukrayna; açlık, yoksulluk, iç çatışma, ölümcül hastalıkların ve salgınların pençesinde unutulmuÅŸ bir kıta olan Afrika; Avrupa’da ırkçılığın güçlü bir tehdide dönüÅŸmesi, Ä°sveç gibi hoÅŸgörünün ve özgürlüklerin kalesi olarak nitelendirilen bir ülkede bile ırkçı partilerin aldıkları oy oranlarının yükseliÅŸi; demokrasilerden umudunu kesmiÅŸ amorf kitlelerin otoriter rejimlere meylediÅŸi. Derin eÅŸitsizliklerle bölünmüÅŸ bir dünya. Ekolojinin sonsuz kâr hırsı ve sermaye birikimi adına tahribatı.

On Birinci Türkiye Eczacılık Kongresi’nde Kongre’nin Balkan SavaÅŸlarının yüzüncü yılına denk geldiÄŸine iÅŸaret etmiÅŸtim. O tarihlerde insanlar bu savaÅŸların bütün dünyayı saracak bir savaşın ön hazırlığı, laboratuarı olduÄŸunun farkında deÄŸillerdi belki de. Bunu çok deÄŸil, iki yıl sonra yaÅŸayarak çok acı bir biçimde tecrübe etmek zorunda kaldılar. Bu Kongremiz de insanlığın gördüÄŸü en büyük savaÅŸ ve yıkımlardan biri olan Birinci Dünya Savaşı’nın yüzüncü yılına denk geliyor. Åžimdi bu yaÅŸlı dünyanın artık kaldırmayacağı, insanlığın sonu olabilecek bir baÅŸka devasa yıkımı yaÅŸamasını istemiyorsak ÅŸapkayı önümüze koyup yeniden düÅŸünmenin zamanı çoktan gelmiÅŸ, hatta geçmektedir. Ä°ngiliz akademisyenler RÄ°CHARD WÄ°LKÄ°NSON ve KATE PÄ°CKETT “Su Terazisi: EÅŸitliÄŸin Artması Toplumları Nasıl Güçlendiriyor” adlı kitaplarında “eÅŸitsizlik yapısal bir ÅŸiddettir, eÅŸitsizlik artıkça ÅŸiddet de artar” diyorlar. EÅŸitsizlik ile adaletsizliÄŸin hüküm sürdüÄŸü bir dünyanın ve doÄŸa üzerindeki tahakkümün geleceÄŸimizi nasıl tehlikeye attığını kavramaya mecburuz. Floransalı köylü bir kez daha çan kulesine çıktı, çanı çalacak. Lütfen kulak verelim bu sese.

Değerli Meslektaşlarım,

Değerli Katılımcılar,

SaÄŸlıklı olma, yerkürede yaÅŸayan her bireyi ilgilendiren son derece önemli, vazgeçilmez, doÄŸuÅŸtan sahip olunan bir hak ve toplumun iyi olma halidir. EÄŸer saÄŸlığı bu ÅŸekilde tanımlıyorsak, birey ve toplum saÄŸlığını koruyucu demokratik, eÅŸitlikçi ve sosyal hakların ileri düzeyde geliÅŸtirildiÄŸi bir saÄŸlık sistemini hedeflemek durumundayız. Bugün Türkiye’de ve Dünya’da mevcut koÅŸullar içerisinde halk saÄŸlığı ciddi bir mücadele konusu haline gelmiÅŸtir. Artık yoksullukla, fırsat eÅŸitsizliÄŸiyle, doÄŸa katliamı ile mücadele ve barışın tesisi de saÄŸlık hakkı mücadelesinin bir parçası haline gelmiÅŸtir.

Kaliteli saÄŸlık hizmetinden eÅŸit yararlanmanın herkesin hakkı olduÄŸunu kâğıt üstünde kalmaktan kurtaracak adımlar atmak; bunun için eÅŸit, adil, eriÅŸilebilir ve parasız bir saÄŸlık hizmet sunumunu gerçekleÅŸtirmek devletin en baÅŸta gelen görevidir. Hızla artan saÄŸlık harcamalarını kontrol altına almak ve verimliÄŸi artırmak adına yurttaÅŸların saÄŸlık hizmetlerine, en azından temel hizmetlere ulaşımından ödün verilmesi, personel ve hizmetlerin dağılımında eÅŸitsizliklerin devam etmesi saÄŸlığın bir hak olmaktan çıkması anlamına gelir. Oysa devlet denilen aygıtın, aslında yurttaÅŸlara hizmet örgütü olduÄŸunu akıllardan çıkarmamak gerekir. SaÄŸlık devletin yurttaÅŸlarına karşı taşıdığı sorumlukların daima en başında yer alır. Bu anlamda saÄŸlık harcamalarını yük olarak görmek yurttaÅŸları yük olarak görmek demektir. Devletin elindeki kaynaklar üzerinde hak sahibi olan asli özne yurttaÅŸlardır. Kamu kaynaklarının özel kesime aktarılmasının ötesinde bizatihi devletin kâr-zarar hesabıyla düÅŸünen ve buna göre tutum alan bir tüccara dönüÅŸmesi saÄŸlık eÅŸitsizliklerini derinleÅŸtirmekten, alt toplumsal katmanların ve dezavantajlı toplumsal kesimlerin yaÅŸam kalitesini daha da düÅŸürmekten, toplumsal refahı ortadan kaldırmaktan öteye gidemeyecektir.

Sosyal refah devleti döneminde toplumsal piramidin ÅŸiÅŸkin kesimi olan orta sınıf bugün büyük ölçüde çökmüÅŸ, yoksullar daha da yoksullaÅŸmakla kalmamış, yoksun gale gelmiÅŸlerdir. Gelirler ve servetler toplumsal piramidin tepesinde yer alan küçük bir kesimin elinde toplanmıştır. Ülkenin zenginler ve yoksullar ÅŸeklinde keskin bir biçimde ikiye bölünüÅŸünün toplumsal istikrarsızlığa ve huzursuzluÄŸa davet çıkardığı akıllardan çıkarılmamalıdır. Orta katmanların çöküÅŸünün en somut göstergelerinden biri; eczacıların gelir düzeylerinin yıllar içerisinde düÅŸmesidir. BaÄŸlamından koparılan saÄŸlıkta tasarruf politikalarıyla orta gelir grubunda yer alan bir saÄŸlık çalışanı olarak eczacılar ekonomik yönden gerileme yaÅŸarken özel sektör lehine uygulamalar bu kesimin payını giderek büyütmüÅŸtür. Hem ekonomi yönetiminin hem de saÄŸlık otoritesinin saÄŸlığın kilit taşı eczanelerin güçsüzleÅŸmesinin saÄŸlık sistemini nasıl bir çıkmaza sürükleyeceÄŸini, bunun halk saÄŸlığı açısından ne gibi tehlikeler doÄŸuracağını dikkatle deÄŸerlendirmesi ve irdelemesi gerekir.

SaÄŸlık ekonomisti GAVÄ°N MOONEY’in “Ulusların SaÄŸlığı” adlı kitabında çok haklı olarak vurguladığı gibi saÄŸlık alanı açısından iyi olan dayanışma ve toplumsal uyumdur. SaÄŸlıkta bireyciliÄŸi ve rekabeti öne çıkaran müÅŸteri hizmetleri temelli politikalar eÅŸitsizliÄŸi artırdığı oranda toplumsal uyumu da yok edecektir. Bu noktada artık saÄŸlıklı bir toplumdan bahsedebilmek güç hale gelecektir.

Politika yapıcılar artık ÅŸunlara karar vermelidir: Pahalı teknolojik yatırımlara mı öncelik verilecektir yoksa temel saÄŸlık hizmetlerinin etkinleÅŸtirilmesi mi saÄŸlanacaktır? Ä°kinci ve üçüncü basamak tedavi temelli hizmetlere mi yatırım yapılacaktır halk saÄŸlığı programlarına ve koruyucu saÄŸlık hizmetlerine mi? SaÄŸlık hizmetlerine ulaÅŸmada eÅŸitlik mi yoksa saÄŸlık harcamalarının azaltılması mı daha önemlidir? Bu sorulara verilecek cevaplar yarınımızı da ÅŸekillendirecek, nasıl bir saÄŸlık ortamında yaÅŸamak istediÄŸimizin de emaresi olacaktır.

Yine MOONEY’in dediÄŸi gibi insandan ve toplumdan yana bir saÄŸlık için yeni bir ekonomi-politik perspektif gereklidir. Yeni ekonomi-politik perspektif saÄŸlık hizmetlerinin çıktıları ve saÄŸlık finansmanının ötesinde saÄŸlığı odağına alacak, saÄŸlık hizmeti sistemini ve halk saÄŸlığını toplumsal baÄŸlamı içerisine yerleÅŸtirmek zorundadır.

Değerli meslektaşlarım,

Değerli katılımcılar,

SaÄŸlığın bilgi ve iktidar sahiplerince yeniden tanımlandığı, bu tanımlar doÄŸrultusunda saÄŸlık alanının yeniden düzenlendiÄŸi bir evrede eczacının ve eczacılık mesleÄŸinin konumu ne olacaktır? Biz eczacılar olarak, dışarıdan dayatılan tanımlar ve belirlemeler karşısında alternatif yolları arayıp bulacak, bilgiyi kendi lehine ve toplum yararına dönüÅŸtürerek hayata geçirecek pratikleri nasıl ve hangi zeminde gerçekleÅŸtirebileceÄŸimizi düÅŸünmek, tartışmak ve bir yol haritasına dönüÅŸtürmek zorundayız. Dünya döndükçe daha çok ÅŸeyler öÄŸrenmeye, anlamaya, düÅŸüncelerimizi boyutlandırmaya, çok saçaklı düÅŸünmeye ihtiyacımız var. Türk Eczacıları BirliÄŸi “öÄŸrenen örgüt” olarak bu menzile girmiÅŸ durumdadır, eczacıları da buraya çağırmaktadır. Örgütsel bilinci ve mesleki dayanışmayı kıble tayin ederek bugün hayal olanların yarın gerçek olacağının bilinciyle hareket ettiÄŸimizde taleplerime ulaÅŸmanın, gelecekte de eczacıyım diyebilmenin önünde hiçbir engel yoktur. Dün Eczacılık yasamızın deÄŸiÅŸmesi yıllar süren bir rüyaydı, ama iÅŸte bugün YönetmeliÄŸinin de çıkmış olmasıyla canlı bir hakikat olarak karşımızda. Ve bugün üzerine konuÅŸtuÄŸumuz meslek hakkımız da yarın gerçek olacaktır. Yeter ki kendi özgücümüzle öz-dönüÅŸümü gerçekleÅŸtirebileceÄŸimize inanalım. Ä°ÅŸte On ikinci Türkiye Eczacılık Kongresi’ni ve Eczacılık Kongrelerini bunun bir aracı, bir aÅŸaması, bir manivela noktası olarak görüp birlikte dönüÅŸerek, dönüÅŸtürerek, bilgiyi yayarak geleceÄŸimizi ellerimize almak istiyoruz

Değerli Meslektaşlarım,

Değerli Katılımcılar,

GeçtiÄŸimiz Kongre’de eczacılık mesleÄŸi açısından kaçınılmaz olarak tariflediÄŸimiz multidisipliner yaklaşımı bu Kongremizde de temel ilke olarak benimsemiÅŸ durumdayız. On ikinci Türkiye Eczacılık Kongresi’nde farklı disiplinlerden gelen akademisyenler, saÄŸlık alanında karar verici pozisyonda bulunanlar ile ilaç ve eczacılık alanının paydaÅŸları ilaç politikalarından saÄŸlık okuryazarlığına, ilaca ve saÄŸlık bilgisine güvenli eriÅŸimden saÄŸlık alanında iÅŸgücü ve istihdama, akılcı ilaç kullanımından ilaçta reklama, aile eczacığı modelinden kamu eczacılığına, mesleki deÄŸerlerin inÅŸasından sürekli mesleki geliÅŸime kadar pek çok meseleyi masaya yatıracaklar. On altı oturum, biri açılış biri kapanışta olmak üzere iki panel, bir atölye, eczacılık öÄŸrencilerimizin düzenlediÄŸi bir münazara, modern ÅŸiirimizin burçlarından deÄŸerli ÅŸair ÅžÜKRÜ ERBAÅž’ın, televizyon’da oynadığı diziler, yaptığı programlarla evlerimizin konuÄŸu olmuÅŸ deÄŸerli oyuncu NÄ°LGÜN BELGÜN’ün, çok sevdiÄŸiniz ses sanatçılarının renklendireceÄŸi sosyal programlarıyla dolu dolu bir Kongre ile huzurunuza çıkıyoruz.

Kongremizin açılış seminerini birkaç hafta öncesine kadar Uluslararası Eczacılık Federasyonu BaÅŸkanı olan, 2013-2014 Dönem BaÅŸkanı sayın Dr. Ecz. MÄ°CHEL BUCHMAN verecek. BUCHMANN, eczacıların saÄŸlık sistemi içerisinde nasıl kilit bir rol oynadıklarını ve eczacılar aracılığıyla saÄŸlığın nasıl daha iyi bir hala getirebileceÄŸini dünya örnekleri üzeriden bize aktaracak.

Eczacının bir kamusal aydın olarak toplumsal olan hiçbir ÅŸeye yabancı olamayacağını; eczacı örgütlerinin toplumsal sorumluluk sahibi demokratik meslek örgütlenmeleri olarak toplumsala dair sözü olduÄŸunu her zaman ve her zeminde dile getirdik. Bu baÄŸlamda ilk gün sayın BUCHMANN’ın seminerinin akabinde Dünya ve Türkiye’deki ekonomik, siyasal ve toplumsal geliÅŸmelere, ülkemizin yetiÅŸtirdiÄŸi deÄŸerli sosyal bilimcilerin projektör tutacağı bir panelimiz olacak. Kapanışı ise, ilaç ve eczacılık alanı için nasıl bir gelecek vizyonuna sahip olunduÄŸunu alanın diÄŸer paydaÅŸlarıyla kapsamlı bir biçimde tartışacağımız, bizim nasıl bir ilaç ve eczacılık tasavvuruna sahip olduÄŸumuzu anlatacağımız bir panelle yapacağız.

GeçtiÄŸimiz Nisan ayında çok baÅŸarılı geçen ve birçok övgüye mazhar olan, kitabını sizlere sunmak için yoÄŸun çaba gösterdiÄŸimiz bir Gençlik Kongresi organize etmiÅŸ Türk Eczacıları BirliÄŸi Gençlik Komisyonumuz, “Bir Åžansım Daha Olsa…” baÅŸlığı altında eczacılık mesleÄŸini tartışacakları, keyifli olacağına inandığım bir münazara gerçekleÅŸtirecekler. GeleceÄŸimizi emanet ettiÄŸimiz, umudumuz, yarının ışıklarını bize taşıyacak gençlerimizin örgütsel faaliyetlerde giderek daha aktif bir rol alması bizler için ayrı bir kıvanç kaynağı.

Bilginin yayılması, dönüÅŸmesi, yeniden inÅŸa edilmesi ve baÅŸta saÄŸlık alanı olmak üzerine mesleÄŸimize bir kazanım olarak geri dönmesi sürecinde sürekli meslekî geliÅŸimin ana odak olduÄŸunu zihinlerimize kazımamız gerekiyor. SaÄŸlığın iyileÅŸtirilmesinde eczacının rolünün baÅŸat olması gerektiÄŸi iddiasındaysak beÅŸeri sermayemizi güçlendirmemiz elzem. Bunun yolu ise kaçınılmaz biçimde yaÅŸam boyu öÄŸrenme ve sürekli mesleki geliÅŸim içerisinde olmaktan, yetiÅŸkin eÄŸitimi programlarına dâhil olmaktan, eczacı örgütlerinin meslek içi eÄŸitimlerine ve bizatihi bu Kongre gibi etkinliklerine katılmaktan geçiyor. Bu baÄŸlamda yurt dışından gelen çok deÄŸerli konuklarımız bizler eczacılıkta sürekli mesleki geliÅŸim üzerine bir sunum yapacaklar.

Değerli meslektaşlarım,

Değerli katılımcılar,

Biz eczacılığı, insanlık tarihi kadar eski bir geçmiÅŸe sahip olan, her ÅŸeyden önce, insan ve toplum saÄŸlığını merkeze alan, sermayesi sadece kendisine ve çalışanlarının emeÄŸine dayanan, hastalarla arasında organik bağı olan bir meslek olarak tanımlıyoruz. Ama biraz önce açıklamaya çalıştığım gibi kapitalizmin neo-liberal safhasında meslekler yeniden ÅŸekillendirilirken eczacılığın bu özgün yapısı da deÄŸiÅŸtirilmeye çalışılıyor. Kimi ülkelerde bu yolda maalesef önemli adımlar kat’edildi. Bu ülkelerde uluslararası büyük finans kapitalin kurduÄŸu zincir eczaneler yaygınlaşır hatta egemen hale gelirken eczacılar bir proleterleÅŸme dalgası ile karşı karşıya kaldılar. Söz konusu süreçte ilaç da sosyal bir ürün olmaktan çıkıp reklamı yapılabilen herhangi bir meta, basit bir ticari ürüne dönüÅŸmeye baÅŸladı. Söz konusu dönüÅŸümün olumsuz sonuçlarını bu ülkelerde yaÅŸanan deneyimlerden öÄŸrenebiliyoruz. Bu modele direnen ülkeler de var, Türkiye de bu ülkelerden biri. Åžimdi farklı stratejiler geliÅŸtirerek, farklı dağıtım kanalları ve eczacı grupları oluÅŸturarak, bir bakıma arkadan dolanarak bu modelin önünü açmak isteyen giriÅŸimlerle karşı karşıyayız. Bu kongremizde eczacılarımızın geleceklerini ipotek altına alacak, eczacı emeÄŸinin vasıfsızlaÅŸmasına, özgün sermayeli eczanelerin tekelleÅŸmiÅŸ zincirler karşısında teker teker kapanmasına neden olabilecek bu olguya dikkatleri çekmek istiyor, bir kez daha eczacı dayanışmasının kristalize olmuÅŸ ÅŸekli olan kooperatiflerimize sahip çıkmamız gerektiÄŸinin altını çiziyoruz.

Değerli meslektaşlarım,

Değerli katılımcılar,

Yeni bir tarih ÅŸafağında biz eczacılar bütün olumsuzluklara raÄŸmen yılmadan, usanmadan, durmadan inatçı bir köstebek gibi toprağı kazmalı, yarınlarımızı kazanmalıyız. SaÄŸlığın birer neferi, yarınları sadece kendimiz için deÄŸil halkımız ve tüm insanlık için de kazanmak zorundayız. On ikinci Eczacılık Kongresi ve kongrelerimiz bunun bilgisini inÅŸa ettiÄŸimiz yerler olması bakımından büyük önem arz ediyor. O nedenle Kongremize katılan, katkı sunan herkese ve her kuruma, en baÅŸta da söyleyecek sözü, eyleyecek gücü olduÄŸuna sonsuz bir inanç beslediÄŸim siz deÄŸerli eczacılarımıza yürekten teÅŸekkür ediyor, bir kez daha sevgi ve saygılarımı sunuyorum. “

Açış konuÅŸmasının ardından, Uluslararası Eczacılık Federasyonu (FIP) 2013-2014 Dönem BaÅŸkanı Dr. Michel Buchman, CHP Samsun Milletvekili ve Genel BaÅŸkan Yardımcısı Prof. Dr. Haluk Koç, AKP Ä°stanbul Milletvekili Ecz. Mehmet Domaç, MHP EskiÅŸehir Milletvekili ve Genel BaÅŸkan Yardımcısı Dr. Ruhsar Demirel, SGK BaÅŸkanı Yadigar Gökalp Ä°lhan, TÄ°TCK BaÅŸkan Yardımcısı Dr. Hakkı Gürsöz birer konuÅŸma yaptılar.

Dünya Eczacılık Günü'nü kutlayarak, dünya genelinde bu yılın temasının ''Eczacıya eriÅŸim, saÄŸlığa eriÅŸim'' olduÄŸunu ifade etti. Buchman, eczacılık mesleÄŸinin önemini vurgulayarak, eczacıların en kolay eriÅŸilebilen, daha çok güvenilen saÄŸlık mensupları olduÄŸunu söyledi.

CHP Genel BaÅŸkan Yardımcısı Haluk Koç da saÄŸlığa eriÅŸimin doÄŸuÅŸtan insan hakkı olduÄŸunu anımsattı. SaÄŸlıktaki dönüÅŸüme deÄŸinen Koç, ÅŸu deÄŸerlendirmelerde bulundu:

''SaÄŸlıkta dönüÅŸüm sizin icat ettiÄŸiniz bir dönüÅŸüm programı deÄŸil. Bu dünyanın bugünkü yapısının Türkiye'ye dayattığı saÄŸlık hakkının özelleÅŸtirilmesine ve vatandaşın elinden alınmasına dönük, adım adım önce promosyonla baÅŸlayan, 'Ä°stediÄŸin hastaneye gideceksin, istediÄŸin hekime tedavi olacaksın, istediÄŸin eczaneden ilacını alacaksın' reklamı altında, gün geçtikçe bu hizmetin tarif edildiÄŸi ÅŸekilde almak için insanların cebinden deÄŸiÅŸik kademelerde, aÅŸamalarda katkı sunarak, gittikçe de bu katkı payının artık can yakıcı boyutlara ulaÅŸtığı bir düzene gelmiÅŸ bulunuyoruz. Yani vahÅŸi bir düzenin saÄŸlık alanında yerleÅŸtirilmesi.'' Koç, sadece eczanelerde, "ilaç fiyat farkı", "muayene ücreti", "reçete ücreti", "reçete kalem ücreti katılım payı","randevu ücreti" gibi çok sayıda ücret alındığını, hastanelerde de çok deÄŸiÅŸik katkı payları olduÄŸunu kaydetti. Ä°laçta fiyat taban uygulamasına da deÄŸinen Koç, ''VatandaÅŸ kendisine yazılan ilacı alacakken, belirlenmiÅŸ olan taban fiyatın üzerindeyse, bunun da üstüne cebinden çok daha fazla katkı ödeyecek. Bu da yıllık yaklaşık 400 milyon lira olarak hesaplanıyor ama vatandaşın cebinden çıkacak. SGK için artıya yazabilirsiniz ama vatandaşın cebinden çıkacak artı 400 milyon liradan bahsediliyor'' dedi.

 

MHP Genel BaÅŸkan Yardımcısı Ruhsar Demirel de eczanelerde kozmetik ürünleri satışlarının arttığına dikkati çekerek, insanların eskiden eczanelere mutlu geldiÄŸini, ilaçlarını aldığını, eczacıların önerilerini dinlediÄŸini ve mutlu gittiÄŸini ancak ÅŸimdi gelenlerin muayene ve katkı ücretlerini hesaplayarak eczanelerden mutsuz ayrıldığını söyledi. Demirel, ''Kozmetik herhalde manevi hayatımızın rahatlaması için eczanelerin bulduÄŸu bir çözüm'' dedi.

 

AKP Ä°stanbul Milletvekili Ecz. Mehmet Domaç, ilaç fiyatlarının düÅŸmesinin bu hükümetin baÅŸarısı olduÄŸunu vurgulayarak, eczacıların bu konuda yaÅŸadığı sıkıntıları bildiklerini ve bununla ilgili çalışmalar yaptıklarını belirtti. Domaç, Kongrenin Dünya Eczacılık Gününe gelmesinin de anlamlı olduÄŸunu vurguladı.

SGK BaÅŸkanı Yadigar Gökalp Ä°lhan, ''Ä°laca eriÅŸebilirliÄŸin yaygınlaÅŸtırılması en temel hedeflerimiz arasındadır. VatandaÅŸlarımızın ilaca eriÅŸimlerinde, bundan önce olduÄŸu gibi bundan sonra da sıkıntı yaÅŸamamaları önceliklerimizden birisidir" dedi. Ä°lhan, Türk Eczacıları BirliÄŸi (TEB) tarafından ATO Congressium'da düzenlenen ''12.Türkiye Eczacılık Kongresi''nde yaptığı konuÅŸmada, 2003 yılından itibaren "SaÄŸlıkta DönüÅŸüm Projesi" çerçevesinde saÄŸlık alanında önemli reformlar yapıldığını ve politika deÄŸiÅŸikliklerine gidildiÄŸini belirtti. Bu politika deÄŸiÅŸikliklerinden birinin de 2008 yılında Genel SaÄŸlık Sigortası Kanunu'nun yürürlüÄŸe girmesiyle gerçekleÅŸtirildiÄŸini ifade eden Ä°lhan, bu doÄŸrultuda saÄŸlık alanında önemli mesafelerin kat edildiÄŸini söyledi. Genel saÄŸlık sigortası uygulaması ve istenilen hastaneye baÅŸvuru imkanı getirilmesiyle 2013 yılında hastaneye müracaat sayısının yüzde 95 artarak, 421 milyon olarak gerçekleÅŸtiÄŸini bildiren Ä°lhan, SGK tarafından aynı yıl yapılan kiÅŸi başı saÄŸlık harcamasının da yüzde 61 artışla 690 liraya ulaÅŸtığını kaydetti. Ä°lhan, 2013 yılında ayrıca ilaç için yapılan harcamaların tutarının da yüzde 46 artışla 15 milyar 673 milyon lira olduÄŸunu ifade etti.

Türkiye Ä°laç ve Tıbbı Cihaz Kurumu BaÅŸkan Yardımcısı Hakkı Gürsöz ise yurt dışındaki ilaçların hastalara serbest eczaneler üzerinden ulaÅŸtırılacak olmasını memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, ''Hastalarımız açısından, onların ilaca kolay eriÅŸimi açısından önemli. Åžayet bu aÅŸamada bir de elektronik reçeteyi bu alanı da kapsayacak ÅŸekilde geniÅŸletebilirsek, hasta konforu açısından, eriÅŸim açısından çok daha olumlu bir adım olacaktır. Bu yönde de hazırlıklarımız devam ediyor'' ifadelerini kullandı.

Açılışın ikinci bölümünde Uluslararası Eczacılık Federasyonu (FIP) BaÅŸkanı Dr. Michel Buchman açılış semineri verirken, eczacıların sorularını Uluslararası Eczacılık Federasyonu Genel Sekreteri Luc Bescançon ile birlikte yanıtladılar.

Açılış konuÅŸmalarının ardından, ModeratörlüÄŸünü Ankara Üniversitesi Ä°letiÅŸim Fakültesi’nden Doç. Dr. Gökhan Atılgan’ın yaptığı “Dünyada ve Türkiye’de Güncel GeliÅŸmeler: Siyaset, Ä°ktisat, Toplum” baÅŸlıklı bir panel gerçekleÅŸtirildi.

Kongenin ilk günü, akÅŸam düzenlenen Türk Eczacıları BirliÄŸi Basın Ödülleri Töreni ve Kokteyl ile sona erdi.